29 Kasım 2010 Pazartesi

The Heiress - Washington Square: Hayal kırıklığı ve zalimlik arasında

                        
Yazar Henry James'in Washington Square adlı romanı pek çok kez filme aktarıldı. İlgi çekici bir görüntüden mahrum, ruhunun çekinikliği dış görüntüsüne yansımış Catherine'in, kıvrak zekalı ve şüpheci babasının ve bir anda hayatlarına giriveren yakışıklı bir adamın hikayesini anlatan Henry James, bu hikayeyle birlikte aynı zamanda saplantılı bir tutkuyu, arkasından geliveren hayalkırıklığını ve tüm bunların sonucunda oluşan zalimliği anlatıyordu. 1949 yapımı The Heiress ve romanla aynı ada sahip 1997 yapımı Washington Square bu romandan uyarlanmış filmlerden yalnızca iki tanesi.

The Heiress Amerikalı yönetmen William Wyler'ın imzasını taşıyor. Bu filmde ürkek ve aşk karşısında savunmasız bir genç kızdan, gözü açılmış ve kalbini soğutmayı başarmış birisine dönüşen Catherine Sloper karakterini başarıyla canlandıran Olivia de Havilland'a  gencecik bir Montgomery Clift eşlik ediyor. Kostümler filmin siyah beyaz olmasından ötürü belki tüm ihtişamıyla arz-ı endam edemiyor ama oldukça ilgi çekici ve ışıltılı bir görüntüyü garantiliyor. Bu başarılı görüntünün sahibi adını duyunca şaşırmayacağımız bir efsane: Edith Head.  Catherine'in her daim iyiliğini isteyen halası Lavinia (Miriam Hopkins) karakterinin kostümlerinde parıltılı ve gösterişli çizgileri alabildiğince kullanan Head, Catherine karakterine gelince yine özenli ama daha oturaklı bir stil oluşturmuş. Erkeklerin ise kadınlardan aşağı kalır bir tarafı yok zira onlarda yeterince ihtişamlı bir görüntü içerisindeler.









Avrupalı yönetmen Agnieszka Holland'ın filmi Washington Square ise yine romana sadık kalan bir çizgide ilerleyerek anlatıyor hikayesini. Kalbi kırık Catherine'e bu sefer Jennifer Jason Leigh hayat veriyor. Bana göre hem Wyler'ın hem de Holland'ın karakterleri canlandıran oyuncu seçimleri oldukça başarılı. Tıpkı The Heiress de olduğu gibi aynı zaman diliminde derdini anlatmaya çalışan filmin kostüm tasarımcısı daha önce Inglourious Basterds ile adını andığımız Anna B. Sheppard. Tasarımcı, ustası Edith Head'in izinden ayrılmayarak yine aynı doğrultuda oluşturmuş kostümlerini. Tek fark Sheppard'ın zamanı itibariyle renkli bir filmde çalışmış olmasından dolayı kostümlerin çekiciliğini  izleyiciye gösterme konusunda daha şanslı olması. Gerçi Edith Head'in sinema perdesine yansıttığı o kadar çok kostümü var ki iki farklı jenerasyona ait tasarımcılar arasında böyle bir avantaj - dezavantaj konusundan bahsetmek pek mantıklı olmayabilir:) Bir romanın izinden perdeye yansıyan iki farklı uyarlama ve aynı çizgide oluşturulmuş tasarımlar. Ve iki filmin ardından gelen son söz; herkes zalim olabilir, yeter ki bu işi ustalarından öğrensin!




                     

                                      

5 yorum:

justine dedi ki...

Müthişsin!
İlk yorumu ben yapmalıyım bu güzel yazıya. Çok sevdim canım yazını ve çok şaşırdım. Neden biliyor musun, ben bu filmi (Jason Leigh'in oynadığı yeni versiyonu) o kadar çok izlemek istemiştim ki! Ve bir türlü bulamamıştım. Eee, şimdi daha çok seyretmek istiyorum ne olacak peki?:))

Sarıldım çok.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Yorum ve karşılaştırma güzel. Kostümler bir yana film Washington Square için söylüyorum gerçek bir felaketti. Oldukça abartılı bir oyunculuğun bezediği karakterlerin bir türlü kimliklerine kavuşamadıkları bir salınım içinde gidip gelen bir film... Kostümler konusunda ise söylenecek her şey mükemmel bir şekilde aktarılmış zaten. Feodal soyluluktan burjuvaziye doğru gelişen bayrak yarışında Burjuvazinin taklit aşamasını geçerek sadeleştirdiği Avrupa feodalitesinin son yüzyıl giyimi daima masalsı gelmiştir bana. Elbette bu sadeleştirmenin en son ve yalın biçimini yaşadığımız günümüzden değil de bir geçiş dönemi olarak 1900 lü yılların ortalarına kadar gelen zamandan bahsediyorum. Siyah beyaz versiyonu anımsayamadım. fakat burada ki kostümlerin daha alımlı ve sadelik ile şıklığı daha iyi yansıttığını düşünüyorum (Bloğa alıntılanan resimlerden) Güzel bir incelemeydi... Emeğine sağlık

Clea dedi ki...

Vuslat AKTEPE,
yorumun için teşekkürler ama kafamı karıştırdın. "Sarıya saten yakışır" başlıklı incelememin altına yaptığın yorumda The Heiress filminin kostümlerini incelememi rica eden sendin! Hatta filmin ve Miriam Hopkins'in kostümlerinin güzelliğinden bahsetmiştin. Başka bir The Heiress adlı film mevcut değil. "Bir ben vardır benden içeri" modunda mısın yoksa:)

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Filmi izlemedim demedim ki, siyah beyaz versiyonu anımsayamadım dedim. (Kostümler açısından detaylı bir karşılaştırma yapmak bakımından) Ben o filmin kostümlerini çok severdim. Fakat yazarken alıntılayıp ayrıntı verecek bir anımsama oluşmadı o yüzden bende senin bloğa aktardığın birkaç kostüm üzerinden yorumladım. “fakat burada ki kostümlerin daha alımlı ve sadelik ile şıklığı daha iyi yansıttığını düşünüyorum (Bloğa alıntılanan resimlerden) “ diye bir ibare kullanmamın sebebi odur. Ama yine de haklı olabilirsin bir ben var benden içeri olabilir. Fakat bu konuda değil :=)

Clea dedi ki...

peki:)