Simon Baker ile tanışıklığım The Mentalist'den çok çok önce, sanıyorum ki çok fazla kişinin ilgi alanına girememiş olan The Guardian dizisiyle olmuştu. Ayda yılda bir gülümseyen soğuk nevale avukat Nick Fallin ve çevresindekilerin hikayesini sakin bir dille anlatan diziyi izlemekten çok keyif alırdım. Öyle çok hareketli bir dizi değildi aksine son derece durgun, yavaş ilerleyen, karanlık bir havası olan ama yine de insanı kendisine bağlayan, kanımca en iyi avukatlık dizilerindendi. Bir ara cnbc-e'den sonra Tnt de-eski Tnt iken tabii- The Guardian'ı yayınlıyordu ne güzel, şimdi sabahları Hande Ataizi ile evlilik programı, akşam ise Petek Dinçöz'le çarkıfeleği yayınlıyor. Neyse, Nick Fallin izleyici ile arasına inanılmaz bir mesafe koyan, gereksiz lakırdı etmeyen, dediğim gibi mutlu, gülen yüzünü pek-hatta neredeyse hiç, bazı afişlerindeki hafif gülümseyen yüze kanmayınız- göstermeyen bir karakterdi ama inanılmaz bir çekiciliğe de sahipti tabii. Hayatında çok büyük acı varmış gibi gözükürdü ama yoktu aslında bir şey; uyuşturucu bağımlılığı vardı evet bir zamanlar ama aşılmayacak sorun muydu yani? Şaka bir yana sağlam diziydi, Nick Fallin iyi yazılmış ve Simon Baker tarafından da iyi oynanmış dizilerdeki nadir derinlikli karakterlerden biriydi.
Nick Fallin ve hiçbir kasın oynamadığı yüzü
Gelelim asıl konumuza; The Mentalist polisiye bir dizi ama öyle The Killing gibi ağır olanlarından değil, hafif, eğlenceli, her bölümde pek kafanızı yormayacak "katil kim" öyküleriyle dolu, su gibi akan keyifli bir seyirlik. Yine Simon Baker'ın başrolünde olduğu ancak bu kez bambaşka bir karakterle, altıncı hisleri kuvvetli, hipnoz konularında uzman Patrick Jane ile ekrana dönüş yaptığı dizi, neyse ki The Guardian'a göre çok daha fazla popüler, dolayısıyla eğer izlemediyseniz ve merak ederseniz, rahatlıkla dvd'sini alabilir, bölümlerini indirebilir ve altyazılarına ulaşabilirsiniz. Maalesef The Guardian bu konuda oldukça şanssız bir diziydi. Daha önceden canlandırdığı Nick Fallin gibi suratı beş karış bir karakterden sonra Baker, etrafına pozitif enerji saçan, eğlenceli, güleryüzlü Patrick Jane rolünde yine harikalar yaratıyor. Fallin ile taban tabana zıt görünümlü bir karakteri de aynı inandırıcılıkta canlandıran oyuncumuz kendisini gerçek kimliğiyle fotolardan ve videolarından takip ettiğim kadarıyla-hayır maalesef henüz tanışmadık:)- sevimli, güleryüzlü bir insan. "Ee bunun bize ne faydası var" derseniz bilemiyorum sanırım kendisine olan sempatim böyle bir cümle kurmama neden oldu:)
The Mentalist'in Patrick Jane'i etrafa gülücükler saçıyor ama geçmişinde Nick Fallin'in yaşadıklarını beşe katlayacak derecede ağır bir trajedi var. Kızı ve karısı Red John isimli bir katil tarafından öldürülen Jane'in bir yandan da kendi kriminal davası ilerliyor dizinin hikayesinde. İşlenilen cinayetleri hiç kasmadan, şen şakrak bir şekilde çözüme ulaştıran Jane'in bu yönü de dizinin en karanlık tarafını oluşturuyor. Ben epeyce geride kaldım ama sanırım şimdiki bölümlerinde Patrick Jane'in de karanlık taraflarını görebileceğimiz bölümler var. Bu trajik hikaye dışında The Mentalist, insanı hiç germeyen şeker şurup tadında bir dizi. Öyle ki işlenen cinayetler akla ölüm duygunu getirmiyor bile. Bir de bu cinayetlerin çözümlenişi var ki işte o kısım daha çok, hatta her zaman Patrick Jane'in yeteneklerine kalıyor. Dizinin isminden ve karakterimizin yeteneklerinden dolayı cinayetlerin hipnoz ya da psişik güçler sayesinde çözüldüğünü düşünebilirsiniz. Ama dizinin bir izleyicisi olarak diyebilirim ki hayır! Cinayetler Patrick Jane'in küçük, hınzır numaraları sayesinde çözülüyor. Jane'in katilin kim olduğuna dair hisleri hep ön planda ama çözüme ulaştıran onun en ince ayrıntıya bile dikkat etmesi ve hınzır numaraları. Açıkçası CBI birimi ( FBI gibi bir şey, dizideki karakterlerin yalancısıyım) Patrick Jane olmasaydı ne yapardı bilemiyorum.
Simon Baker'ın nam-ı diğer Patrick Jane'in stili çok belirli ve karakteristik. Dizi karakterlerinin giyim stilleri filmlerdeki gibi projenin hazırlığında belirlenir ve karakter dış görüntüsünü etkileyecek bir değişime uğramadığı sürece belirlenen çizginin dışına pek çıkılmaz. Erkek giyiminde de çok hızlı ve keskin değişimlerin yaşanmadığı da düşünülürse, karaktere ait giyim stilinin, onu tanımlayan şeylerin bir parçası olarak net ve belirgin olması da doğrudur. Jane izleyicinin karşısına birbirinden farklı ve şık ceket-pantolon-yelek takımlarıyla çıkıyor. Uç noktalara uğramayan, aynı tarz ve birbirine yakın renk seçimleriyle oluşturulan bu takımlar, karakterin onun giyim tarzını bilen bir terziyle çalıştığına dair, dizide bize gösterilmeyen bir görüntüsünü oluşturuyor kafamda. Roll dergisinin eski sayılarından birinde Nick Cave ile yapılmış güzel bir röportaj vardı. Orada Nick Cave kahverengiyi çok sevdiğini ve yıllardır kıyafetlerini diktirdiği terzisine artık sadece telefon açıp kahverengi bir takım istediğini ve onun da tam kendisinin beğeneceği şekilde bir takım yapıp yolladığını söylüyordu. Sonsuz güven ve birbirini tanıma bu olsa gerek! Jane'in de böyle bir terzisi olduğuna eminim.:) Yelek giydiği takımların olmazsa olmazı. Giyim stilinde ufak bir değişiklik yapıp koyu renk gömlek-açık renk yeleğin kontrastını da deneseler ne güzel olur.
Gelelim dizinin diğer üyelerine; ekibin başı, gözlerini devirmede usta Teresa Lisbon (Robin Tunney), iddia ediyorum CBI biriminin en az çalışan üyesi. Cinayetlerin biri geliyor öteki gidiyor, Jane sağolsun bir şekilde çözüyorlar işte ama Teresa'nın ekip lideri olarak çözüm sürecinde etkin bir rol oynadığı bir bölümü henüz seyretmedim ben. Jane'e "acaba yine ne taşkınlık yapacak" ya da "bu da bir şey mi, sen gelmeden biz ne cinayetler çözdük" bakışıyla bakan Lisbon CBI'a sırtını dayamış belli. Devlet memuruyum yerim sağlam edasıyla dolaşan Teresa'nın bakışlarından Patrick Jane'in sözleşmeli olduğunu çıkarabiliyorum. Gerçi şimdi Sam Bosco (Terry Kinney) girdi diziye işler değişmiş olabilir bilemiyorum, bu noktada Justine'den yardım almam gerek zira çalıştığım için 3. sezonu seyredemedim. Giyim stili çoğunlukla ceket, gömlek ve pantolon kombinlerinden oluşuyor. Deri ceket ve jean ikilisini de üzerinde görebiliyoruz. Bir de koyu renkler ve düz, desensiz kıumaşlar tercihi.
Patrick Jane ve gülen suratı
The Mentalist'in Patrick Jane'i etrafa gülücükler saçıyor ama geçmişinde Nick Fallin'in yaşadıklarını beşe katlayacak derecede ağır bir trajedi var. Kızı ve karısı Red John isimli bir katil tarafından öldürülen Jane'in bir yandan da kendi kriminal davası ilerliyor dizinin hikayesinde. İşlenilen cinayetleri hiç kasmadan, şen şakrak bir şekilde çözüme ulaştıran Jane'in bu yönü de dizinin en karanlık tarafını oluşturuyor. Ben epeyce geride kaldım ama sanırım şimdiki bölümlerinde Patrick Jane'in de karanlık taraflarını görebileceğimiz bölümler var. Bu trajik hikaye dışında The Mentalist, insanı hiç germeyen şeker şurup tadında bir dizi. Öyle ki işlenen cinayetler akla ölüm duygunu getirmiyor bile. Bir de bu cinayetlerin çözümlenişi var ki işte o kısım daha çok, hatta her zaman Patrick Jane'in yeteneklerine kalıyor. Dizinin isminden ve karakterimizin yeteneklerinden dolayı cinayetlerin hipnoz ya da psişik güçler sayesinde çözüldüğünü düşünebilirsiniz. Ama dizinin bir izleyicisi olarak diyebilirim ki hayır! Cinayetler Patrick Jane'in küçük, hınzır numaraları sayesinde çözülüyor. Jane'in katilin kim olduğuna dair hisleri hep ön planda ama çözüme ulaştıran onun en ince ayrıntıya bile dikkat etmesi ve hınzır numaraları. Açıkçası CBI birimi ( FBI gibi bir şey, dizideki karakterlerin yalancısıyım) Patrick Jane olmasaydı ne yapardı bilemiyorum.
Simon Baker'ın nam-ı diğer Patrick Jane'in stili çok belirli ve karakteristik. Dizi karakterlerinin giyim stilleri filmlerdeki gibi projenin hazırlığında belirlenir ve karakter dış görüntüsünü etkileyecek bir değişime uğramadığı sürece belirlenen çizginin dışına pek çıkılmaz. Erkek giyiminde de çok hızlı ve keskin değişimlerin yaşanmadığı da düşünülürse, karaktere ait giyim stilinin, onu tanımlayan şeylerin bir parçası olarak net ve belirgin olması da doğrudur. Jane izleyicinin karşısına birbirinden farklı ve şık ceket-pantolon-yelek takımlarıyla çıkıyor. Uç noktalara uğramayan, aynı tarz ve birbirine yakın renk seçimleriyle oluşturulan bu takımlar, karakterin onun giyim tarzını bilen bir terziyle çalıştığına dair, dizide bize gösterilmeyen bir görüntüsünü oluşturuyor kafamda. Roll dergisinin eski sayılarından birinde Nick Cave ile yapılmış güzel bir röportaj vardı. Orada Nick Cave kahverengiyi çok sevdiğini ve yıllardır kıyafetlerini diktirdiği terzisine artık sadece telefon açıp kahverengi bir takım istediğini ve onun da tam kendisinin beğeneceği şekilde bir takım yapıp yolladığını söylüyordu. Sonsuz güven ve birbirini tanıma bu olsa gerek! Jane'in de böyle bir terzisi olduğuna eminim.:) Yelek giydiği takımların olmazsa olmazı. Giyim stilinde ufak bir değişiklik yapıp koyu renk gömlek-açık renk yeleğin kontrastını da deneseler ne güzel olur.
Gelelim dizinin diğer üyelerine; ekibin başı, gözlerini devirmede usta Teresa Lisbon (Robin Tunney), iddia ediyorum CBI biriminin en az çalışan üyesi. Cinayetlerin biri geliyor öteki gidiyor, Jane sağolsun bir şekilde çözüyorlar işte ama Teresa'nın ekip lideri olarak çözüm sürecinde etkin bir rol oynadığı bir bölümü henüz seyretmedim ben. Jane'e "acaba yine ne taşkınlık yapacak" ya da "bu da bir şey mi, sen gelmeden biz ne cinayetler çözdük" bakışıyla bakan Lisbon CBI'a sırtını dayamış belli. Devlet memuruyum yerim sağlam edasıyla dolaşan Teresa'nın bakışlarından Patrick Jane'in sözleşmeli olduğunu çıkarabiliyorum. Gerçi şimdi Sam Bosco (Terry Kinney) girdi diziye işler değişmiş olabilir bilemiyorum, bu noktada Justine'den yardım almam gerek zira çalıştığım için 3. sezonu seyredemedim. Giyim stili çoğunlukla ceket, gömlek ve pantolon kombinlerinden oluşuyor. Deri ceket ve jean ikilisini de üzerinde görebiliyoruz. Bir de koyu renkler ve düz, desensiz kıumaşlar tercihi.
Teresa Lisbon
safi hava, icraat yok!
Ekibin kesinlikle en cool üyesi Cho (Tim Kang) az ama öz konuşan bir şahsiyet. O da gülerken pek göremediklerimizden. Hiç kimsenin ya da hiçbir olayın karşısında şaşkınlığa düşmeyeceği bir duruşu var. Ne olursa olsun karizmasını kolay kolay çizdirebileceğini düşünmüyorum.
Kimball Cho
Dizide aşk yok mu, var tabii. Takımın daha genç, aynı zamanda aşık çiftleri Wayne Rigsby (Owain Yeoman) ve Grace Van Pelt (Amanda Righetti) dizinin hikayesi içerisinde çok fazla zaman ayrılmasa da hoş ve sevimli bir aşkın kahramanılar. Ajan Rigsby, adı gibi zarif Grace'e göre biraz kaba saba ama sevimliliğiyle bunu örtmeyi başarıyor. Bu çift aynı zamanda fiziksel olarak da birbirini tamamlıyor, her ikisi de yapılı tipler maşallah. Grace diğer kadın karakterimiz Teresa Lisbon'a göre daha renkli giyiniyor. Desenli ve renkli gömlekler üzerinde sıklıkla görebileceğimiz parçalar. Ben bu kadını çok güzel bulduğum için ne giyse yakıştırıyorum açıkçası.
görmek istediğimiz hareketler
Grace Van Pelt - Wayne Rigsby
Bu kadar konuşup dizinin yaratıcısından bahsetmeden olmaz. The Mentalist, Bruno Heller'in elinden çıkma. Daha önce görkemli ve bol entrikalı Rome dizisini yapan Heller, farklı bir türde yine iyi bir iş çıkartmış, üstelik dizinin ömrü çok daha uzun soluklu bu sefer. The Mentalist'in 4. sezonunun çekimleri devam ediyor, bu da demek oluyor ki ben çoook gerideyim!
5 yorum:
Muhteşem, şahane bir yazı!
Nasıl da denk düştü!;) Bugün 4. sezona geçtim ve hatta dayanamayıp biraz önce bir bölüm daha seyrettim ve heyecanla seni aradım; seyret, dizi gittikçe daha da heyecanlanıyor diye, müthişsin valla, hiç belli etmedin Mentalist hakkında yazdığını;)
Of, ne çok konuşulur şimdi bu dizi ve karakterleri üzerine. Ama bir bölüm daha seyretmeliyim, sonra kesinlikle kitabıma döneceğim, bugün bir sayfa bile okumadım, tamamen saçmalık.
Simon Baker önceki dizisinde hayatında büyük bir acı varmış gibi görünüyormuş ya, burada onu gerçekleştirelim demiş bence yapımcılar;) Adamın ciddi bir acısı (senin de belirttiğin gibi) var bu sefer. Şimdi sen çok gerilerdesin, bir şeyler söyleyip seyir keyfini kaçırmayayım ama şunu bil, ilerledikçe daha da güzelleşiyor dizi. Üçüncü sezonda bana bazı bölümler yine çok basit ve komik geldi, fakat sonlara doğru toparladı gerçekten. Red John'la ilgili bölümleri izlemek oldukça heyecanlı ve şaşırtıcı.
Dizinin kıyafetlerine geçeyim hemen, yoksa konuyla ilgili önemli sırları söyleyeceğim;) Bence hepsi çok hoş giydiriliyorlar, çünkü tüm karakterler çok sevimli, ne giyseler yakışıyor. Başlarda Lisbon'a biraz sinir oluyordum, fakat zamanla ona da alıştım. İlk defa bir dizide tüm karakterleri çok beğeniyorum. Elbette Cho ve Jane'in yeri ayrı;p
Tamam, hemen diziye döneyim ben. Bu güzel ve gündemimi hoş bir sürprizle yakalayan yazı için çok teşekkürler canım. Eline, aklına sağlık. Okurken çok çok keyif aldım, harikasın.
Sarılıyorum.
canım benim,
ben işler yüzenden biraz geride kaldım.bazı şeyler çoktan değişmiş olabilir:) yetişmeliyim sana.çok öpüyorum seni ve çok sarıldım.
Canım,
Şimdi okuma fırsatı bulabildim yazını. Yine okurken güldürüyorsun beni. Ben senin yazılarını okumayı çok seviyorum. Hem konudan kopmadan yazıyorsun, hem iyi espri yapıyorsun. Çok özledim seni. Kucakladım çok. Bu arada, cidden the Guardian'da ne hüzünlüydü yüzü, tavırları. Çok derin bir derdi varmış gibi. Ama ne çok yakışıyordu bu tavır ona. Ben the Mentalist'i çok seyretmedim ama bu sefer de tersi olmuş gerçekten. Adam hafif hafif gülümsüyor hep...
Serap
canım, ben de seni özledim, gelsen artık! Mentalist'i izlemelisin, eğlenceli. senin bilgisayarına atalım bölümlerini de, oralarda izlersin. çok sarıldım çok!
Çok Güzel Bir Yazı Olmuş Ellerinize Sağlık Tek Bir Konu Hakkında Katılmıyorum Oda Teresa Lisbon Konusu İlk Başlarda Pek Etkili Değilmiş Gibi Görünüyor Ama Ekibi Çok İyi Yönetiyor Az Çalışan Değil :)) Gerektiği Kadar Diyelim :)) Mükemmel 5'li Diyebiliriz Ekibin Hepsine Hayran Olmamak Elde Değil Çünkü Hepsi de Farklı Karakter Farklı Yüz Ve Cuk Diye Oturmuş :)) Tabi Bazıları Biraz Fazla Sevilebilir Jane Sonra Cho Lisbon Grace Rigsby Sanırım En Az Çalışan Ortaya Çıktı Rigsby :)) Ben Simon Baker'i İlk Olarak Bir Film de Görmüştüm Kısa Bir Rolü Vardı Ama O Kısa Rolüyle Etkilemişti Sonra Başka Bir Film de Gördüm Derken TV'de Zap Yaparken TNT'de The Guardian Dizisin Bir Kere Gördüm Kanalı Değiştirmedim Sonra Sürekli Takip Etmeye Başladım Hiç Unutmam Öğlen 1'de Başlar 2 Arası Biterdi Kaçırmadan İzlerdim Derken Final Geldi Bitti Yukarda Bahsettiğiniz Şekilde The Guardian Dizisin de Çok Neşeli Bir Karakter Değildi Ama Çekiyordu Yine Kazayla Bir Gece Zap Yapıyordum ( artık ne hikmetse zaplarken bir şeyler oluyor soluksuz izleyeceğim şeyi buluyorum :P ) TNT'de Denk Geldi The Mentalist Simon Baker'i Görünce Yine Durdum :) Güzelim Diziyi Gecenin 2'sine Koymuşlar Tam da Bu TNT'nin Yavaş Yavaş Bozulmaya Başladığı Zamanlar Gece Saatlerinde Olduğu İçin İzleyemiyordum Derken Onuda Kaldırdılar Ve Artık TNT Tamamen Yerler de TNT Gitmiş Yerini Saçmalıklar Zinciri Almış Neyse Güzel Yazınız İçin Teşekkürler Tebrik Ederim.
Yorum Gönder