12 Ocak 2011 Çarşamba

Harem Suare: Suyla ateş, aydınlıkla karanlık *


Hayır dostlar hayır, şu günlerde çok konuşulan 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi  bana bu filmi hatırlatmadı. Harem Suare uzun zamandır taslak halinde duruyordu, ben de madem onlar hareme giriyor, 'Giyinen Filmler' neden giremesin dedim ve bu başlığı taslak olarak kalmaktan kurtarmış oldum!

Ferzan Özpetek'in ikinci filmi Harem Suare henüz olgunlaşmamış bir sinemanın tüm izlerini taşıyor, muhtemelen de tarihsel olarak bir sürü yanlışı bulunuyor ama anlattığı aşk hikayesini o kadar incelikli anlatıyor ki tüm kusurlarına rağmen yine de benim için kötü bir film olmaktan kurtuluyor. Tamamen kişisel bir bakış açısı tabii bu. Ben bu filmdeki o naif aşk öyküsünü seviyorum. Bazı sahneler çok incelikli, çok zarif. Konuya ucundan kıyısından değinecek olursak, haremin en talihsiz, en mutsuz döneminde yaşanan imkansız bir aşkın kahramanları Safiye ve harem ağası Nadir, ilk önce bir işbirliği yapmaya karar veriyorlar. Safiye'yi Sultan'ın gözdesi yapma yolundaki bu anlaşma ilk önce başarıya ulaşmış gibi görünse de daha sonra Safiye'nin çocuğunu kaybetmesi ve haremin kapatılmasıyla sonuçsuz kalıyor. Tüm bu yaşananlar sırasında ise ikisinin arasında bir aşk doğuyor. Tabii bu aşk maalesef daha çok kalplerinde yaşanıyor çünkü her anlamda çıkışsız bir durumun ve zamanın içindeler. Ferzan Özpetek'in filmleri favori filmlerim arasında yer almasa da onlarda hep estetik ve zarif bir yan olduğunu düşünüyorum. Bu bazen tüm filmin içinde tek bir sahneyle bile ortaya çıkabiliyor. Harem Suare de böyle sahnelere sahip ve bu sayede diğer açıklarını kapatabiliyor. Ama yine belirtmeliyim ki son derece öznel bir yorum bu. Şimdi düşünüyorum da Özpetek'in filmleri arasında Harem Suare ve Kutsal Yürek'i  ve bu ikisi kadar olmasa da Mükemmel Bir Gün'ü de sevdiğimi düşünecek olursak yönetmenin filmografisindeki en mutsuz ve en üzücü filmler, benim en sevdiklerim olmuş!

Kostümler İtalyan kostüm tasarımcısı Alfonsina Lettieri'nin elinden çıkma. Lettieri  göz kamaştırıcı kumaşlarla dilediği kadar çalışabileceği bir filmin içinde, oldukça hoş kostümler ortaya çıkartmış. Sanırım oyuncu olmanın güzelliklerinden biri de bu tarz kostümleri giyebilmek ve kendini bu şekilde görme fırsatına sahip olmak. Daha sonra Özpetek ile tekrar biraraya gelmemiş olan tasarımcının adını Dellamorte Dellamore ve Canone inverso gibi İtalyan filmlerinin jeneriklerinde de görebilirsiniz.

p.s.: Çevremde salgın bir şekilde dolaşan gripten kendimi kurtaramadığım ve bedenimi fazlasıyla hasta hissettiğim bir gece ortaya çıktı bu yazı. Farkediliyorsa lütfen kusura bakmayın ve kendinizi hastalıklardan koruyun!
*Harem Suare filminden









4 yorum:

justine dedi ki...

Canım kardeşim,
hasta olmak tuhaftır; hassas, kırılgan ve illaki yalnız olursun. Sen hastalıklara yüz vermezsin biliyorum. Kolay kolay sızlanmazsın bir de, hep yanındaydım, her gününü görmesem bile "gördüm", seni tanıyorum. Hemen geçecek kırgınlığın, bu kokmuş yerde senin için dua edeceğim bu gece, öyle geçecek.

Harem Suare filmindeki tül sahnesini hatırlıyor musun? Ne güzeldi. Steril ve sıcak bir öpüş! Dokunmadan, dilleri ıslanacak, tül arzunun sembolü. Ne hoş, nasıl tutkulu!

Bu filmi hatırlamana şaşırmadım, eskiden çifte giderdik, bildin mi?

Öyle kötüyüm ki bu gece, gülsem, bağırsam, ağlasam geçmez. O kadar yani. Çok sarıldım Polişka, eline sağlık ve seni seviyorum ben.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Ben bu filmi izlerken nedense hep sitem etmişimdir... Filmin iyi olabilmesi için her şey o kadar uygun ki... İçinde geçtiği dönem, mekan (harem, hep içimizi gıcıklayan bir alan olmuştur bizim. Bir biçimi ile daima çeker izleyiciyi diye düşünmüşümdür hep) ve elbette kostümler... Üstelik hikaye de metinler için değilse bile konu açısından olanca can alıcı... Şimdi bu denli harika bir kombinasyon nasıl ve ne biçimi ile bu denli kötü işlenir sorusunu sormadan edemiyorum bir türlü...
Elbette bu da öznel bir sitem...

Bu arada geçmiş olsun... :(
Not: kendini c vitaminine vermeye çalışmamanı salık veririm... Aksi durumda yalnızca mideni bozarsın... Hastalandıktan sonra bir faydası yok çünkü... :)

Judy Abbott dedi ki...

çok çabuk geçmiş olsun inşallah.
filmi yıllar önce sinemada izlemiş idim. ilk açılış sahnesinde hani serra yılmaz'ın masal anlattığı sahnedeki cariye kıyafetlerinin yumuşaklığı, uçuculuğu aklımda kalmış...

Clea dedi ki...

justine,
ne güzel yazmışsın canım benim, ben de seni seviyorum.

vuslat,
işte diyorum ya bazen filmin bir tarafı hoşuna gider, kötü yanlarını görmemeye çalışırsın.bu arada çok sağol, tavsiyeni dikkate alacağım:)

judy,
o dönemin kıyafetlei çok güzel di mi? sanırım sadece kostümler için sarayda olmak isterdim, o hırs, o entrika kısmı hiç hoşuma gitmiyor:)
geçmiş olsun dileğin için çok sağol.