15 Mayıs 2011 Pazar

Film Arası: İyi film, iyi yemek

İyi bir filme eşlik edecek en güzel şey ne olabilir? Biliyorum, birkaç cevabı var bu sorunun ama karnınız açsa ya da film sizi acıktırdıysa, bu sorunun cevabı kesinlikle lezzetli bir yemek olmalı! Ama her filmin kendine özgü bir tarzı var tabii, dolayısıyla bu tarza uygun yemek seçmek, hem seyir zevkini arttıracak hem de sizin yemekten aldığınız tadı ikiye katlayacaktır. Bu ilişkinin derinliklerine inmeden lokmaları boğazımıza dizen ya da insanı yemekten soğutan bazı filmlerden bahsetmeden geçmeyeyim. Olur a özene bezene hazırladığınız yemeğinizi alıp "Oldboy" filmini seyretmeye başlayabilirsiniz. Bu durumda ya yemeğinizi süratle bitireceksiniz ya da filmi başka bir gün seyretmek üzere beklemeye alacaksınız. ( Beni etkilemez diyen midesi geniş arkadaşlarımıza bir şey diyemem tabii :) ) Canlı canlı ahtapot yiyen kahramanımız insanı deniz ürünlerinden soğutma konusunda pek başarılı.  Aklınızı yemekten çok uzaklara götürecek bir diğer film Dardenne'lerin Rosetta'sı. Rosetta'nın karnına ağrılar girdikçe ne o doğru düzgün yemek yiyebilir, ne de siz yemek yemeği düşünebilirsiniz. Aynı durum Vittorio De Sica'nın çok sevdiğim Bisiklet Hırsızları filmi için de geçerli. Gözyaşlarınız yemeğinizi ıslatabilir, benden söylemesi! Madem yoksulluğun olduğu bir dünyaya girdik Midnight Cowboy filminde Ratso ve Joe'nun soğuktan donar bir şekilde dansederek buzlu yemeği çözdürmelerini anmadan geçmeyelim. Yemeğin tiksindirici bir metefora dönüştüğü Polanski'nin Repulsion'ı ise Türkler olarak zaten pek içli dışlı olmadığımız tavşan ile ilişkimizi ürkütücü bir boyuta taşıyarak "bu zamana kadar denemedim, bundan sonra da eksik olsun" diyeceğiniz bir noktaya sürüklüyor sizi. İçimizi bir hoş eden bu açılıştan sonra nihayet ilişkinin güzel kısımlarına geçebiliriz.

Luis Bunuel'in nadide filmi Le charme discret de la bourgeoisie-Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği'ni seyrederken  acıkmamanız şaşırtıcı olur. Zira kahramanlarımız bir türlü yemek yeme arzularını yerine getiremezlerken ekran başında bu arzuyu tatmin etmenin hissiyatı bambaşka. Özenle hazırlanmış bir peynir tabağı ve kırmızı şarap filmden aldığınız keyfi daha da arttıracak, buna emin olun. Sonuçta burjuvaya özgü bir seçim yapmış olacak ve Bunuel'in ruhunu da rahat ettirmiş olacaksınız.



Quentin Tarantino'nun kült mertebesine ulaşmış filmi Pulp Fiction ile ise bol malzemeli, bol kalorili bir hamburger harika gider. Bir yandan Samuel L. Jackson ve Travolta arasında geçen hamburger muhabbetini seyredip bir yandan da hamburgerinizi yiyip soğuk colanızı yudumlayıp mest olabilirsiniz. 



Clint Eastwood'un en sevdiğim filmi The Bridges of Madison County'e kanımca eşlik edebilecek en güzel yemek; domates soslu ve kaşarlı fırında penne makarnası. Yanına da  buzlu çay, işte size muhteşem bir birleşim:) Meryl Streep'in Eastwood'u evine davet ettiğinde ne pişirdiğini hatırlıyamıyorum ama Streep'in hayat verdiği karakterin İtalya'dan geldiğini ve operayı çok sevdiğini gayet iyi hatırlıyorum. Hazırladığınız bu menü ile filmin ruhuna en uygun seçimi yapmış olacaksınız!

 

Goodfellas-Sıkı Dostlar filmini seyrederken ise bonfile-biftek tarzı bir seçim yapmanızı tavsiye ediyorum. Gözleriniz mafya dünyasının derinliklerine dalarken, mideniz de etin size sunduğu lezzetin derinliklerine dalabilir. Bilirsiniz; mafya babaları her zaman etin en iyisini yerler, sizin onlardan neyiniz eksik:)



Eğlenceli Grease müzikali yanında tatlı bir şeyler olmadan seyredilir mi? Seyredilir pek tabii ama insan böyle şeker bir filmi seyrederken midesini de şekerli bir şeyler ile şımartmak isteyebilir. Kendi beğeninize göre seçeceğiniz bir dondurma tabağı uçup giden Grease görüntüleri için hafif ve lezzetli bir seçenek olacaktır.



Bill Murray'in döktürdüğü, izlemesi pek bir keyifli Groundhog Day için ise önerim elmalı pay ve limonata. Limonatanızı yudumlayıp elmalı payınızın lezzetiyle kendinizden geçerken Groundhog Day'in ne kadar güzel bir film olduğunun farkına varacaksınız!

 
 Bu sene Darren Aronofsky tarafından beğenimize sunulan psikolojik gerilimin iyi örneklerinden Black Swan'ı izlerken acı çikolatalı kek yemez misiniz? Pek tabii yersiniz, Natalie Portman'ın karakteri uç noktalara  doğru sürüklenirken siz de çikolatanın etkisiyle kendinizden geçecek ve filmin size verdiği gerilimin etkisinden bir nebze de olsun kurtulacaksınız.



2006 yapımı The Break-Up filmini izlerken bir ilişkinin nasıl bitebileceği konusunda ayrıntılı fikir sahibi olurken bir yandan da pizza ve bira ikilisiyle midenizi doyurup mükemmel bir deneyim yaşayabilirsiniz. Imdb puanı düşük ama siz ona takılmayın, ilişkiler hakkında bence hiç de fena bir film değil.


 Gregory Peck Ve Audrey Hepburn gibi birbirinden güzel iki insanı yanyana getiren Roman Holiday filmi için ise onlar gibi tatlı ve güzel iki önerim var. Panna Cotta ya da pancake, her ikisi de filmin size verdiği mutluluğa eşlik edebilecek derecede leziz tatlar.




Dostlar son olarak şunu söylemeliyim ki, film ve yemek söz konusu olduğunda daha bir dolu laf edilebilir. Hatta filmlerdeki bazı yemek sahneleri hakkında ya da tamamen yemekle ilişkili filmler hakkında başka bir yazı yazmak niyetindeyim. O kadar eğlendirici ve lezzetli bir konu ki bu! İyi bir filme eşlik eden iyi bir yemekten daha güzel bir şey olamaz sanırım. Sonuçta ne seyrederseniz ya da ne yerseniz yiyin yeter ki iyi olmasına dikkat edin. Bon appetit!

9 yorum:

justine dedi ki...

Hayatım, ne güzel eşleştirmeler yapmışsın, bayıldım. Eline sağlık canım.

Bir de karnım acıktı ki, hiç sorma;)

Rosetta aklıma geldi, yumurta pişirip duruyordu değil mi, ne acı bir filmdi. Sonra tüpü bitiyordu, karın ağrısı filan, o kadar çok zaman oldu seyredeli, unutmamışım hâlâ. Oldboy filminde ton balıklı salatayı yarım bırakmıştık, aman diyeyim! Midnight Cowboy, muhteşemdir ve "salama yumul" lafıyla Dustin Hoffman benzersiz;)

Polanski'nin üçlemesi (apartman) için ayrı bir paragraf açmalıydım tabii, benim filmlerim onlar. Biliyorsun, sen yokken tekrar izledim Tiksinti'yi, C. ile senkronize. Asla tavşan yemem ben artık, mutfakta "asla"larım yoktur, rahatımdır ama tavşan olmaz. Catherine Deneuve, o tavşanı bekletmeyecekti! Böyle bir görüntü, delirtir elbette;

http://www.dvdbeaver.com/film2/DVDReviews46/repulsion_blu-ray/large/large_repulsion_blu-ray4.jpg

Bunuel canımdır.

Ve tüm film-yemek eşleştirmelerin mükemmel. Aksini, farklı bir versiyonunu düşünemedim bile. Son olarak, canım kocaman güzel bir hamburger istedi, Mano'nun karamelize soğanlı burgerlerinden mesela. Hmmm, keşke İstanbul'a bu gidişimde yeseydim.

Bu akşam değil ama, yarın domates soslu ve kaşarlı fırında penne makarnası yapabilirim, aklında olsun!;)

ck dedi ki...

Yahu ne güzel yazı... Yemek yerken film izlemeye bayılırım.

Favorim hep Polanski'dir, ama sen yazınca M.Cowboy geliverdi aklıma; hüzünlendim. Belki işler azalınca tekrar izlemeli...

Size de afiyet olsun efendim...

endiseliperi dedi ki...

:) ben de yarın o makarnadan yapmaya karar vermiştim:) şu an deli gibi acıktım, şimdi bile yapabilirim aslında ama saat çok geç.

clea nefis, nefis bir yazı olmuş. bayıldım. çok eğlenceli, iştah açıcı, akıcı ve sinemayı gerçekten eğlenceli kılan bir yaklaşımı var.

teşekkürler. lütfen devamı olsun bu yazının.

sevgiler.

Clea dedi ki...

justine,
demek yarın fırında kaşarlı penne yiyoruz ha, yaşasın! söz verdin bir kere hayatım, bekliyorum:)

Cüneyt,
ben de bayılırım, bu yazı o sevgiden çıktı zaten:) çok teşekkürler.

peri,
bence şu an yanında justine ve ben olsak kesin yapılırdı o makarna:)bir de güzel film koyardık. yanında hadi diyen birileri olması gerekiyor bazen. güzel yorumun için çok teşekkürler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Çok güzel bir yazıydı, üstelik iştah açıcı. Fakat iş bu ya benim de aklıma bir iki şey geldi mesela Julie & Julia filmi sıcacık bir filmdi. O filmi izlerken insan şöyle beyaz şaraba yatırılmış, kanyak ile hafifçe yakılmış tereyağlı karides yemeği yiyebilir pekala. Yanında da yine eşlik olarak beyaz şarap olabilir.
Sonra ciddi bir dram olmasına ve ismi her ne kadar andırsa da konu itibari ile yemek ile pek ilgisi olmayan Fried Green Tomatoes filmi de var. Filmi izlerken çok iştahlı olamayacağınızı söyleyebilirim. Ama mesela benim uzak vatanımın Giresun'un o yeşil domates turşusu ile iyi gider diye düşünüyorum. Bu örnekler çoğaltılabilir de ama önemli olan yazının konu itibari ile oldukça çekici ve yaratıcı olması sanıyorum.
Umutla...

Clea dedi ki...

Vuslat
hmmm terayağlı karides mi, bayılırım! turşu demişken, bir de turşu kavurması vardır, kesin bilirsin, o da nefistir. acıktım:)

Adsız dedi ki...

Canım benim, yine çok güzel bir yazı olmuş. Ne güzel anlatmışsın. Konu ilgi çekici ve sinema keyfiyle bütünleştirme mükemmel. Ben pek etkilenmem biliyorsun yemek yerken gördüğüm şeylerden, ama birebir denemedim tabii:)) Şimdi Yeni Zelanda usulü bir hamburger olsa keşke! Etleri harika oluyor. Sarıldım çok.
Serap

Çavlan dedi ki...

çok leziz bir post olmuş bu :)
(yalnız neyse ki tokken okumuşum)

Clea dedi ki...

serap,
canım biz bugün burger king usulü ile yetindik maalesef. ben de çooook sarıldım sana!

Çavlan,
fotoğrafları özenle seçtim, iştahları arttırmak için:) çok teşekkürler.