15 Aralık 2011 Perşembe

Peau d'âne: Eşek derisi


Jacques Demy'nin 1970 tarihli, Charles Perrault'un aynı adlı masalından uyarladığı Peau d'âne (Eşek Derisi) filmini henüz izlemedim. Aslına bakarsanız çok yakın bir zamana kadar bu filmin varlığından bile haberdar değildim. Film nasıl oldu da benim gözümden kaçtı bilemiyorum ama en azından şu andan itibaren konusuna ve filmin görselliğiyle ilgili genel bilgilere vakıfım. Oldukça ilginç bir masalı perdeye taşıyıp onu bir müzikal haline getiren Demy, prenses rolünü bu filmden önce de beraber çalıştığı Catherine Deneuve'e vermiş. Kostümler ise alanında uzman bir isim olan Gitt Magrini'nin elinden çıkma. Magrini'nin diğer işleri arasında Novecento, Il conformista (The Conformist) ve Ultimo tango a Parigi ( Last Tango in Paris) gibi filmler var. Filmi seyretmediğim için konusuyla ilgili sözü, ekşi sözlükte ayrıntılı ve eğlenceli bir entry girmiş olan chate noire kullanıcısına bırakıyorum.

bir zamanlar uzak bir ulkede karisina deli gibi asik bir kral yasar. bir de kucuk kizlari vardir. kralice ve prensese cok duskun olan kralin gozbebeklerinden biri de altin diskilayan esegidir ve bu esege gozu gibi bakmaktadir.

bir gun kralice hastalanir ve olum doseginde krala kendisinden daha guzel ve akilli bir kadin bulup evlenmesini vasiyet eder. sevgili karisinin olumunden sonra, kral ve adamlari uzun suren aramalara ragmen kraliceden daha akilli ve guzel bir kadin bulamazlar. bu arada babasinin matemi nedeniyle, arada derede ve baba ilgisinden azade olarak buyumus olan prenses kralin dikkatini ceker. kral olacak, annesine cok benzemekle birlikte ondan da guzel olan oz kizina asik olur ve prensesi kendisiyle evlenmeye iknaya calisir.

prenses, baba sevgisiyle koca sevgisini birbirine karistirmaya yazdigi sirada, vaftiz annesi de olan bir peri devreye girer ve prensese babasindan olmayacak seyler istemesini tembihler. bunlar sirasiyla zamanin renklerinden bir elbise, ayin renklerinden bir elbise ve gunesin renklerinden bir elbisedir.

ve fakat ensest askindan gozu donmus kralin yapamayacagi sey yoktur. istenen tum renkler icinde kizini goren krallin aski buyudukce buyur. kizin babasini oyalamak amaciyla one surdugu taleplerden sonuncusu altin diskilayan kiymetli esegini oldurup, yuzdurdugu derisini kaftan olarak kullanabilsin diye kizina vermektir. askindan altini da esegi de tanimayan kral aninda istegi yerine getirir.

prenses bakar ki babasinin kendisiyle evlenmek icin yapamayacagi sey yoktur, peri vaftiz annenin onerisiyle esek derisini sirtladigi gibi bir gece vakti ansizin sarayi terk eder, kacar, kacar, kacar... uzak bir ulkedeki bir ormanda, bir kulubeye yerlesir. koyde calisir. insanlar dalga gecer prensesle "esek derisi", "pis, pasakli" diyerekten. ve fakat tam da bu sirada cevresindeki guc ve para budalalarindan sikilmis ve arayis icindeki bir beyaz atli prens devreye girmelidir, ki oyle de olur.

esek derisini cikardigi zamanlarda bir peri kizina donen prenses, kulubesinde bir icim su olarak takilirken, ormanda yalnizligini ve depresyonunu sirtlamis dolasan ve "hayat tam da su anda bir bonus vermeli ki bana devam edebileyim" diye icten ice yakaran prensin gozune takilir.

esek derisini normal halinde gordukten sonra askindan ince hastaliga tutulup yemeden icmeden kesilen prens, annesine babasina, sarayi dolduran hekimlere kapris yapar, simarir, yemek yemez. sadece esek derisinin yaptigi pastayi yiyecegini soyler ve ormandaki kulubeyi tarif eder. eh veliahti acindan/askindan oldurecek degiller ya, haliyle pasta siparis edilir. esek derisi de hamuru yogururken yuzugunu pastanin icine dusurur. pastayi yerken yuzuk yuzunden disi kirilayazan prens, tipki cinderellanin prensinin yolunu izler, ama cam ayakkabi degil yuzuk deneyerek sevdicegine kavusur.
prenses deriyi cikarir, prensese doner ve prens ile evlenir, muradina erer.

eh, tabi ki hicbir masal yarim kalmayacaktir. baba olacak kral da kizinin kacisini muteakip duvara toslamis gibi aklini basina devsirmis, ensestten vazgecmis, uzun aramalardan sonra kizini bulup dugune yetismis ve delilik icin ozur dilemis, ustune bir de affedilmistir. hah unutmadan peri vaftiz annenin desti izdivacina talip olmus ve o da, peri anne de muradina ermistir.




 Jacques Demy sette

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Canım benim,
Benim de bu filmden hiç haberim yoktu. Neyse Clea sayesinde yeni yeni şeyler öğreniyoruz:)) Seni çok kucaklıyorum. Burda havalar çok soğuk. İstanbul'dan ne haber??
serap

Clea dedi ki...

canım burada da havalar kötüleşti maalesef. hele ki bahçeşehir'de deli bir rüzgar var şu anda. ben de sana çok sarıldım, kendine dikkat et!

justine dedi ki...

Hey, ben de geldim;)

Havalar İzmir'de de beter, hep yağıyor hep. Ama evde geçirilen bir Pazar gününde yağmalı bana kalırsa, çok memnunum ben bu durumdan. Fonda harika bir müzik gibi, daha ne olsun?

Film gerçekten ilginçmiş Poliş, hem görüntüleri hem konusu hem de adı. İsmini çok beğendim ben, ne tuhaf daha önce duymamıştım senin gibi. Teşekkürler canım, bir film daha öğrendim sayende. Seni seviyorum.