24 Ağustos 2016 Çarşamba

Farklı dönemler, farklı tarzlar, tek isim; Joanna Johnston


Hey hey! İşte bir ses dostlarım, evet burası hala nefes alabiliyor, hissedebiliyorum:-)

Size belki bildiğiniz ve sevdiğiniz belki de şimdi tanışacağınız bir tasarımcıyla dönmek istedim; Joanna Johnston. Kariyerinin neredeyse 40. yılında olan Johnston büyük kitlelere ulaşmış filmlerde çalışmış olmasına rağmen göz önünde olan ve kostüm tasarımcısı denilince ilk akla gelen isimlerden değil, ancak bu durum onun değerini azaltmıyor pek tabii. Hatta benim için kendisi keşfettikçe güzelleşen ve değeri artan bir hazineydi.

Joanna Johnston genelde diğer tasarımcıların biyografilerinde de rastladığımız gibi kariyerinin ilk adımlarını tiyatroda atmış. Tiyatro oyunlarının kostümlerinden sinemaya sıçraması ise 1978 tarihli Death on the Nile (Nil’de Ölüm) filminde kostüm departmanındaki asistanlığıyla gerçekleşmiş. Tasarımcının daha sonra pek çok kez birlikte çalışacağı yönetmen Steven Spielberg ile ilk kez buluştuğu film Indiana Jones and the Last Crusade (Indiana Jones Son Macera), artık asistanlıktan çıkıp kostümlerde ipleri eline almaya başladığı filmlerden. Bu filmde kostüm tasarımcısı Antony Powell ile gerçekleştirdiği işbirliğinden sonra Back to the Future (Geleceğe Dönüş) serisinin ikinci ve üçüncü filminde tasarımcı olarak yalnızca kendi adını yazdırmayı başarmış.   

Filmografisinde bir çok Spielberg filmine rastlamak mümkün. Yönetmenin suikast sonucu ölen ABD’nin ilk Cumhuriyetçi başkanı Abraham Lincoln’ın hayatını anlattığı “Lincoln” filmiyle Johnston, Akademi Ödülleri’nde adaylık almayı başardı. Ödüle ulaşamadı gerçi, çünkü karşısında oldukça güçlü rakipleri vardı. Daha önce Pride&Prejudice (Aşk ve Gurur) ve Atonement (Kefaret) ile ödülü ıskalamış olan Jacqueline Durran ilk Oscar heykelciğini kucaklamış oldu o sene. İleride ne olur bilinmez tabii, belki ikinci bir Oscar adaylığı ya da başka prestijli ödüller? Imdb'nin kayıtlarına göre tasarımcının aday olma konusunda iyi, ancak kazanma kısmında yeteri kadar şanslı olmadığını görmek mümkün. 


Joanna Johnston’ın askeri kostümler konusunda artık uzmanlaşmış olduğunu söyleyebiliriz. Saving Private Ryan (Er Ryan'ı Kurtarmak) filminde “bir dolu üniforma sonuçta, kolay iş” hissiyatıyla başlayıp ne kadar zorlu bir işin altına girdiğini fark etmesi uzun sürmemiş. Daha sonra tasarımlarını üstlendiği Valkyrie (Operasyon Valkyrie), War Horse (Savaş Atı), Lincoln'da pek çok ve farklı tarzda üniforma tasarlayan sanatçının şu an post prodüksiyon aşamasında olan çalıştığı son film Allied’den gelen ilk fotoğraflarda da yine asker kostümleri göze çarpıyor.

Johnston 2015 yılında, kostüm bayrağını Michael Kaplan’dan devraldığı Mission Impossible serisinin beşinci filmi Rogue Nation (Görevimiz Tehlike 5) 'da Rebecca Ferguson’un giydiği yeşile kaçan (belki zeytuni) sarı tondaki muhteşem elbisesini yarattı. Tek omuzu açıkta bırakan, belindeki kalın gece mavisi kuşak haricinde hiçbir fazlası olmayan bu derin yırtmaçlı şık elbise her türlü aksiyon sahnesine elverişli nitelikteydi. Ferguson filmde dövüş sanatındaki yeteneklerini göstermeden hemen önce Viyana Opera Binası’ndan içeri tüm zarafetiyle giren çekici bir kadın olarak görülüyor. Bu haliyle izleyici olarak o anda eline silah alıp ateş edeceği ya da iri cüsseli rakibini yere sereceği aklımıza bile gelmiyor. Oysa oyuncu bu elbise içerisinde film ilerledikçe tüm bunları yapmakla kalmıyor, Opera Binası’nın çatısından Tom Cruise, nam-ı diğer Ethan Hunt ile bir ip yardımıyla aşağıya atlamayı bile beceriyor. Elbisenin güzel olan bir diğer tarafı da bu; şaşırtıcı bir rahatlık. Johnston röportajlarında karakterin aksiyon için giyinmiş olmasının yerine içinde iyi göründüğü bir kostümde her türlü aksiyonu gerçekleştirebilmesini sevdiğini belirtmiş. Böylece aksiyonun ne zaman başlayacağı hiçbir zaman tam olarak kestirilemez.  

Yine 2015 tarihli, kostümleriyle her karede şık ve etkileyici bir görüntü yaratmayı başardığı The Man from U.N.C.L.E. (Kod Adi: U.N.C.L.E.) filmini de anmadan geçmeyeyim. Bu kez 1960 yılların ajanlarını giydiren tasarımcı özellikle kadın oyuncuların kıyafetlerinde farklı renkleri bir arada kullanmaktan çekinmemiş. Ortaya çıkan sonuç ise fevkalade. Verev kesimlerin, büyük figürlerin bolca yer aldığı elbiseler takı, gözlük ve şapka gibi aksesuarlarla desteklenmiş. Johnston o dönemin yıldızlarından ilham aldığını saklamıyor. Gaby karakterine hayat veren Alicia Vikander'in stili 60'ların en tarz kadınlarından Jean Shrimpton'ı hatırlatıyor. Erkeklerde ise bir dönemin her zaman klas ve cool olmayı başarabilen oyuncusu Steve McQueen havası var. Ütüsü asla bozulmayacakmış gibi duran özel dikim takım elbiseler ve süet, deri bomber ceketler gövde gösterisi yapıyor. Film sadece kostümleriyle bile keyifli bir seyirlik yaratabilir. 

Joanna Johnston'ın tasarımları kısa bir zaman sonra yine bir dönem filmiyle, Robert Zemeckis'in yönettiği Allied isimli dramayla izleyiciyle buluşacak. Filmin fragmanının sunduğu görüntülere bakılacak olursa bu sefer 40'lı yılların şıklığı beyazperdede arz-ı endam edecek. Kostümler o dönemin karanlığını aydınlatmaya yetmeyecektir muhtemelen ama filme parıltılı bir ışık katacağı kesin. Tıpkı gittikçe gömüldüğümüz bu karanlıkta ancak böyle güzel şeylerle, bir resim, şarkı ya da bir şiir ile her güne ışık tutmaya çalışmamız gibi.

Indiana Jones and the Last Crusade-1978

Back to the Future Part II-1989

Forrest Gump-1994 

Saving Private Ryan - 1998

Munich-2005

Valkyrie-2008 

The Boat That Rocked-2009

War Horse-2011
Lincoln-2012

Mission: Impossible - Rogue Nation-2015

The Man from U.N.C.L.E.-2015

Allied-2016

9 Kasım 2014 Pazar

"Biraz bol olsun, zengin duruyor"*

Kış uykusundan uyandım! Hem de kış gelmişken:-) Buralardayım. Fazla uzaklaşmadım, bloggerım her zaman açık, sevdiğim bloglar her zaman okuma listemde, Sadece ses vermek için bazen fazla çalışıyor, bazen tembellik ediyor, bazen çok geç, bazen çok erken oluyor, bazen aklıma bile gelmiyordu. Gerçi bu blogun sayfaları bu tarz ara verişlerime epeydir alışık, burası da beni sadakatli bir sevgili gibi hep beklediğine göre sanırım sorun yok:-) 

Şu sıralar havalar fazlasıyla iyi gitse de malum kış geldi. Kış mevsiminden pek hazzetmeyen biri olarak onun sahip olduğu nadir güzellikleri her zaman takdir etmişimdir. Pardösü, palto, kaban, mont; hepsinin temel işlevleri sıcak tutmak ve sarıp sarmalamak. Peki aralarındaki fark? Sözlük anlamlarını, kökenlerini filan es geçiyorum, benim kafamda
pardösü; belki uzun ve klasik
kaban: epeydir kullanmadığım bir kelime, sanki eskilerde kalmış, kalın, bol bir şeyler
mont; spor olan her şey
palto; soğuk havalarda öbür giyeceklerin üstüne giyilen kalın kumaştan giysi:-)
Peki peki susuyorum, eh olur o kadar, kaç aydır yazmıyorum kusura bakmayın artık. Aslında bu yazının konusu aklıma düştükten sonra kalbimi sızlatan Gogol'un o güzel öyküsü de hemen kalbime düştü. Düşündükçe içimi o kadar sızlatıyor ki o paltonun çalınışı, şimdi filmlerdeki paltolar hakkında methiyeler düzmek pek içimden gelmiyor. Akılda kalanları toparlamaya çalıştım. Bu yazıyı uzun bir sessizliği bozan ilk ses olarak görürseniz bu kısır yazımdan dolayı belki beni affedersiniz. Malum sesim henüz açılmadı, hala çatallı çıkıyor.

Nosferatu-1922

Donnie Brasco-1997

Midnight Cowboy-1969 

Fargo-1996

 The Royal Tenenbaums-2001

 Harold and Maude-1971

 Closer-2004

 The Ice Storm-1997

 In Bruges-2008

 Vertigo-1958


Love Story-1970

 Chicago-2002


Breakfast at Tiffany's-1961

 Three Days of the Condor-1975

 Belle de Jour-1977


The Devil Wears Prada-2006

Black Swan-2010


 Doctor Zhivago-1965

Eternal Sunshine of the Spotless Mind-2004

Something Borrowed-2011

Ladies of Leisure-1930

 Groundhog Day-1993

 Io sono l'amore-2009

 Mission: Impossible - Ghost Protocol-2011

On Dangerous Ground-1951

 Salt-2010

The Thomas Crown Affair-1968

 The Golden Compass-2007

Serendipity-2001

The Return of the Pink Panther-1975

* Nikolay Gogol'un Palto adlı öyküsünden