Vincent van Gogh Andy Warhol
Bazen filmin can alıcı noktasını oluşturur, bazen de yalnızca karakterin stilini tamamlayıcı görevde bulunurlar. Oyuncuların duruşunda ve yürüyüşünde birinci dereceden söz sahibi oldukları ise kesin. İçimizde düşmanlık olmadığına göre, filmlerdeki ayakkabılara kaçamak bakışlarla değil de rahatça göz gezdirmeye ne dersiniz?
The Red Shoes filmini anmadan ayakkabılar hakkında bir yazı yazılabilir mi? Sanmıyorum. Yazılsa bile bu yazının bir şekilde eksik olacağı su götürmez. The Red Shoes, Michael Powell ve Emeric Pressburger'in yarattığı harikalardan biri. Bu ikilinin ortaya çıkarttığı mükemmel etkileyicilikte, muhteşem görselliğe sahip filmler, nedense daha çok Michael Powell'ın adıyla anılır, Pressburger hep unutulur. Powell'in tek başına çektiği Peeping Tom'un bunda etkisi var desek o da pek doğru olmaz çünkü zamanında bu güzel film epeyce kötülenmişti. Filme adını veren kırmızı pabuçlarımız çok ama çok güzel. Tabii güzelliği yalnızca görüntüsünde değil aynı zamanda üzerinde taşıdığı sihirinde. Tuhaf ve hüzünlü masalların yaratıcısı Hans Christian Andersen'in masalından yola çıkan film, dans etme tutkusunu, aşkı, fedakarlığı Jack Cardiff'in elinden çıkma muhteşem görüntülerle anlatıyor, durmadan danseden kırmızı bale ayakkabıları tutkuyu beyazperdeye mükemmel bir şekilde yansıtıyordu. Ve bu güzel ayakkabılar Moira Shearer'in ayaklarında hüzünlü bir sona -aksi mümkün mü?- doğru ilerlerken bizim de zihnimizde yer etmeyi başarıyordu.
The Red Shoes-1948
The Wizard of Oz-1939
John Schlesinger'in beni hem güldürüp hem de çok çok hüzünlendiren -hatta ağlatan- başyapıtı, Midnight Cowboy'da Joe Buck ( muhteşem Dustin Hoffman'ın yanında yine aynı muhteşemlikte bir Jon Voight ) karakterinin kendisini pek havalı gösterdiğine inandığı çizmeler, filmde başka bir dünyaya ait olma duygusunu ne güzel yansıtır. Acılı bir geçmişi peşinde sürükleyerek New York'u fethetmeye gelen Joe, öylesine 'tutunamayan'dır ki New York için fazlasıyla modası geçmiş ve tuhaf görünen Teksas stilinin komik gözüktüğünün farkında bile değildir. Topuklu ve altın rengi işlemeli çizmeleri ona göre çok ama çok fiyakalıdır. New York kadınlarını arkasından koşturacağından emin olduğu fiziğini daha da havalı gösteren çizmeler, yeterince gösterişlidir evet, ama sadece onun dünyasında. İki kaybeden insanın öyküsü bu kadar mı güzel anlatılır!
Ava Gardner'ı pek sevmem -çok sevdiğim Mia Farrow'a laf attığı için mi acaba:)- ama hakkını yememek lazım, Ernest Hemingway'in hikayesinden uyarlanan The Killers filminde muhteşem gözükür. Ne garip, insanlar gider filmleri kalır, hem de o an taşıdıkları tüm canlılıkla birlikte. Neyse konuyu dağıtmayayım, filmde Gardner'in ayaklarında arz-ı endam eden pabuçlar, sizce de Gardner'in görüntüsünde 'altın vuruş' etkisi yapmamış mı? Klasik bir şıklığın son derece zarif bir şekilde tasarlanmış hali olan bu ayakkabı, yine aynı şıklıkta bir elbise ile birleştiğinde ve tabii oldukça güzel bir kişi tarafından taşındığında ortaya izlemesi keyifli bir seyirlik yaratıyor. Galiba Ava Gardner'in bu halini fazlasıyla Gilda filmindeki Rita Hayworth'a benzetiyorum.
The Killers-1946
68 yapımı western filmi Shalako'da Brigitte Bardot'un o güzel beyaz elbisesinin altında saklanan siyah çizmeler filmi izleyenlerin bile aklında kalmamıştır sanırım. Nedeni saklanması olabilir mi? :) Oldukça sade bir tasarıma sahip topuklu siyah çizmeler beyaz elbiseyle tam bir zıtlık içerisinde, ama bu zıtlık ortaya şık bir görüntü çıkartan cinsten. Çok uzun olmayan deri çizmelerin içerisinde Bardot pek rahat gözüküyor, demek ki ayakkabılar western dünyasının zorlu şartları için doğru seçim.
Shalako-1968
Shalako-1968
Bir filmde kısa topuklu, klasik, sade ama şık bir ayakkabı mı gördünüz, o zaman kesinlikle bir Fransız filmi seyrediyorsunuz. Şaka bir yana, Fransız filmlerinde kadınların giydiği ayakkabılar genelde kısa topuklu -ama mutlaka topuklu- gözü yormayan bi sadelikte ama her zaman feminen stildedirler. Godard'ın Vivre sa vie ( Hayatını Yaşamak ) filminde Anna Karina'nın canlandırdığı Nana karakterinin ayakkabıları işte tam da bu stili beyazperdeye taşır. Biri önden bağlamalı, diğeri bağcıksız olan siyah ayakkabılar varoluşsal problemlerle boğuşan bir Fransız kadını için idealdir.
Vivre Sa Vie-1962
Kafası oldukça karışık ve makul alkol promilini çoktan aşmış Milena, aklı başında ve oldukça kendinde gözüken -aldanmayınız, "sakin atın çiftesi sert olur" derler!- Alex Linden'ı bulundukları ortamdan gitmemesi için oldukça şık bir bacak hareketiyle durdurur. Nicolas Roeg filmi Bad Timing'in bu sahnesinde Theresa Russell'ın fiziksel cazibesine eşlik eden ve onu daha da çekici kılan bu ayakkabılar, ister istemez gözümüze takılır tabii. Gerçi Milena ve ayakkabıları, o gece, hep bir yerlere yetişmesi gereken Alex'i orada kalmaya ikna edemez ama, bir ilişkiyi başlatmak için yapılacak en doğru hareketin 'bacak ile yol kesme' olduğunu anlarız. Yine de o anda ayakkabılarınıza ve fiziksel çekiciliğinize güvenmiyorsanız, denemeyin derim :)
Bad Timing-1980
Pillow Talk (Yastık Sohbeti) filminde Doris Day'in giydiği açık mavi ayakkabılar -aslında terlik demek daha doğru- tıpkı onun filmlerde canlandırdığı karakterler gibi son derece soft, pırıltılı ve hanım hanımcık. Rear Window'da ise neredeyse bir moda şovu yapan Grace Kelly'nin jean altına giydiği ayakkabılar ise Timberland'in ürettiği ayakkabıların stilinde, alabildiğine rahat, gösterişsiz. Genelde topuklu ve feminen tarz ayakkabılarla gördüğümüz Kelly için farklı bir tercih.
Rear Window-1954
Pillow Talk (Yastık Sohbeti) filminde Doris Day'in giydiği açık mavi ayakkabılar -aslında terlik demek daha doğru- tıpkı onun filmlerde canlandırdığı karakterler gibi son derece soft, pırıltılı ve hanım hanımcık. Rear Window'da ise neredeyse bir moda şovu yapan Grace Kelly'nin jean altına giydiği ayakkabılar ise Timberland'in ürettiği ayakkabıların stilinde, alabildiğine rahat, gösterişsiz. Genelde topuklu ve feminen tarz ayakkabılarla gördüğümüz Kelly için farklı bir tercih.
Rear Window-1954
Pillow Talk-1959
Ve son olarak, tek bacak dezavantajına rağmen diğerleriyle yarışacak düzeyde olan Tristana ayakkabıları. Ah o kesik bacak! Luis Bunuel'in eşsiz Tristana'sı ne giyerse giysin aklımızda kalacaktı tabii o kesin, ama yine de belirtelim, Tristana siyah, abartısız, az topuklu rugan ayakkabılar giyer. Topuklarının ve ondan daha baskın olan koltuk değneklerinin çıkardığı ses, kafamızda hiç durmaksızın yankılanır. Tak, tak, tak...
Tristana-1970
10 yorum:
tebrik ederim, oldukça akıcı ve eğlenceli..
Öncelikle içten ve gerçekten hayran bir biçimde vaoovv! Çok güzel, ince ve şık bir yazı olmuş. Tebrikler. Bunun yanında kısa topuklu Fransız ayakkabıları deyince Charlotte Gray filmi aklıma geldi. Belirli bir ayakkabı sahnesi içermemekle birlikte filmde giydiği ayakkabılar aynı tanıma uyuyordu. Ben onu 1940'ların modasıdır diye yorumlamıştım...
Valerie Piaf,
çok teşekkürler.
Vuslat AKTEPE,
Charlotte Gray için nette gezindim, ayakkabıları gösteren fotoğraf bulamadım, filme bakmam gerek sanırım ve çok teşekkürler yorumun için.
okuması çok zevkli bir yazıydı, ellerine sağlık.
arka pencere demişken, o filme grace kelly'nin sade ayakkabısı değil; giydiği bütün kıyafetlere bayılıyorum:)
Judy Abbott,
teşekkürler, o film için ayrı bir yazı yaparım o zaman, malzemesi çok bol:)
Canım,
ne hoş bir dosya bu, çok sevdim, hem şaşırdım da! İnan beklemiyordum filmlerdeki ayakkabıları inceleyeceğini, hani dost başa düşman ayağa bakarmış ya:p (Hah işte, bu laf da hiç ama hiç anlamadığım laflardan biridir.)
Peki, gelelim benim hafızamda olanlara; Luis Bunuel'in Le journal d'une femme de chambre filminde, güzeller güzeli Jeanne Moreau'nun giydiği bağcıklı ayakkabıları saymadan olmaz şimdi. Hem evin en yaşlı beyefendisinin de dikkat çekici fetiş objesiydi onlar. Hoş, adam ayakkabı seviyordu önemli olan kime ait olduğu değildi sanırım.
Polanski'nin en iyilerinden Repulsion'ı yakınlarda tekrar izledim. Orada Deneuve, tam da tarif ettiğin gibi fransız tarzı ayakkabılardan giyiyordu diye hatırlıyorum. Eve girince hemen çıkarıp attığı ve bir daha da ihtiyaç duymadığı için pek aklımda kalmamış tabii:) "Deli" ayakkabıyı ne yapsın?! (Pabuç mu demeliydim?:))
Richardson filmi, The Loneliness of the Long Distance Runner'da kahramanımızın ayağında sadece spor ayakkabısı vardı sanırım. Evet abartıyorum:p
Son olarak, adını anmadan geçmek olmaz dediğin The Red Shoes filminin adaşı bir korku filmi varmış. Güney Kore yapımı bu filmde de ayakkabılar estetik ya da şıklık değil korku saçıyormuş!:)
Çok güzel bir yazıydı canım, zevkle okudum.
Ve çok çok sarıldım.
justine canım,
Le journal d'une femme de chambre tabii, nasıl unutulur. moreau ve bunuel, müthiş müthiş. diğerlerini de hatırlatman çok iyi oldu. daha unuttuğumuz neler var kimbilir. sarıldım çok.
geç okudum yazıyı. çok hoş. bad timing filmi ne kadar üzücü, ne tuhaf bir filmdi. harvey keitel ne tatlıydı ve art garfunkel ne kötü bir insandı. çok etkilemişti film, hala aklıma gelir zaman zaman, çok oldu izleyeli.
timberland ne kadar gzüeldir, kimse giymiyor artık. ben aslında en çok, bertolucci'nin çalınmış güzellik filminde liv tyler'ın giydiği o basit vişne çürüğü rengi, bantlı pabuçları sevmişimdir. ıyk.
sevgiler.
endiseliperi,
bad timing çok hüzünlü ve tuhaftır evet.( roeg olunca yönetmen, ister istemez ) ben bu filmin ismini çok severim ve filme de çok yakıştığını düşünürüm.
timberland'in modası geçti galiba gerçekten. kimseyi giyerken göremiyorum. lise yaşamım timberland ile geçti benim:) çok rahattır, sorunsuzdur.
stealing beauty filmindeki bahsettiğin o ayakkabıları gördüm. o da pek rahat görünüyor, rengi de çok güzel. sevmekte haklısın:)
böyle yazılara bayılırım ve türkçe'de başka yapana pek rastlamadım.
benim aklıma ilk gelenler, bad timing'e benzeyen graduate sahnesi (o sahne ve oynayanın da art garfunkel olması tesadüf değildir herhalde), working girl'de melanie griffith'in profil değiştirince değişen ayakkabıları, kaçınılmaz olarak ondan akla gelen şeytan ve prada, ve tabi ki en önemlileri cyd charisse ve yeşil ayakkabıları.
(ve bad timing'le ilgili sözleriniz için: bence ayakkabılar fazla abartılıyor:)
Yorum Gönder